İstanbul'daymışız Gibi; BÜYÜKADA

Romantizmin Resmi diyelim... :)
  Uzun bir aradan sonra Uçan Yaprak'a yazıyorum...Ne zaman yeni yerler görsem aklıma gelen sevgili Bloğumdan özür diliyorum,daha aktif olacağım :)

Pembeyi boş ver ''Kırmızı''panjurlu olsun bizim evimiz :)
  10 Mayıs 2013 Cuma günü aksiliklerle ve grimsi bir havayla başlayan okul gezimizle Büyükada yolcusuydum.Ve açıkçası beklentilerim karşısında tatmin oldum.Kabataş'tan vapurla yaklaşık 2,5 saat süren bir deniz yolculuğunun ardından,motor sesi ve egzoz kokusundan uzak sessiz bir kara parçasına Merhaba diyorsunuz.Gemiden indiğiniz an bana Çeşme Marina'yı hatırlatan bir sahil boyu karşılıyor sizi,Yürüdüğünüzde ise aynı ada gibi kendisi de küçük ve şirin olan Büyükada Meydanı çıkıyor karşınıza..Dondurmacılar ve fiyatı İstanbul'un iki katı olan restoranlar Meydan'daki Saat Kulesinin etrafına yerleşmiş,kapılarında müşterilerini davet ediyorlar.Biz de her turist gibi öncelikle Bisiklet kiralıyoruz..Ada'daki en uygun fiyatlı,ve kolay ulaşım aracı Bisikletler yalnız uyarı Meydan'da YASAK :) Önce ara sokakları geziyoruz bisikletle daha sonra yukarılara çıkmak istiyoruz ancak benden söylemesi eğer bisiklet konusunda profesyonel değilseniz yokuşları çıkamayacaksınız! :)) Sonra karşıma meşhur Çiçekli Ada Taçlarını satan bir amca çıkıyor ve bir sürü denemeden sonra kendime bir tane alıp içimden diyorum ''İyi ki İstanbul'dan almamışım bu tacı!'' :)
Bisikletimizin saati dolunca yemek yemek istiyoruz  ve Meydan'daki restoranlardan birine oturuyoruz.Açıkçası restorandan pek memnun kaldığımızı söyleyemem,bu konuda seçici davranmalısınız.Ve kesinlikle size ''indirim'' yapacağını söyleyen,ilk gördünüz restorana girmeyin çünkü Ada esnafı bu konuda biraz acımasız :))
Faytonlar...
Bisiklet turumuzun ardından gitmediğimiz yerleri bir de yürüyerek dolaşmak istiyoruz ve başlıyoruz sokakları tek tek gezmeye...Ege'nin küçük kasabalarından alışkın olduğumuz o eski ama romantik ve bir o kadar da mimari bir harika olan Rum Evleri çıkıyor karşımıza...Kıpkırmızı güller,pembe,mavi panjurlar,bembeyaz duvarlar....Ahh diyorum,ileride mutlaka buradan bir ev alacağım! :) Açıkçası dalaşırken tek rahatsız olduğum konu Atların kokusuydu ve eğer siz de benim gibi Faytonlara hevesleniyorsanız ; üzgünüm ama hayalleriniz suya düşebilir çünkü fazlasıyla kötü kokuyorlar :) Sonra çıkmaz bir sokak buluyoruz ve sonuna kadar ilerliyoruz,karşımıza bir merdiven çıkıyor,hemen merakla yeni bir fotoğraf karesi bulma ümidiyle aşağıya iniyorum ve buranın eski bir Tersane olduğunu anlıyorum...Hatta içinde gemisi bile duran bir tersane :)
Mavi panjurlu bu eve bayıldım :)
Gemimizin kalkış saati yaklaştıkça sahile doğru yönelmeye başlıyor adımlarımız yavaş yavaş...Ama diyoruz tabii Büyükada'nın meşhur külahlı dondurmasından yemeden gitmek olmaz...Hemen şeker mi şeker bir dondurmacıdan alıyoruz dondurmalarımız ve benden söylemesi Yemeğe falan gerek yok Dondurma Yeter :)
Adımlarımız ne kadar geriye de gitse artık gitme vaktimizin geldiğinin farkındayız ve yavaş yavaş yürürken son bir fotoğraf için duruyoruz,bir klasiğin önünde 'Büyükada İskelesi''...

  Uzun lafın kısası, Uçan Yaprak'ın önerdiği hatta Şiddetle gitmenizi tavsiye ettiği mekanlardan biri oldu Büyükada...Hatta gidin,görün ve bize de yazın... :) Bir sonra ki yazı da görüşürüz... :))
Büyükada Meydanı





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mum Işığı

Bir Prinkipo Masalı

" Geceyi Sev ! „